İçeriğe geç

Haracı muvazzaf ne demek ?

Haracı Muvazzaf Ne Demek? Bir Hikâyenin İçinde Anlam Bulmak

Bazı kelimeler vardır, kulağa eski gelir ama içinde bir çağın duygusunu taşır. Bugün sana öyle bir kelimeden bahsedeceğim: “Haracı muvazzaf.” Belki ilk duyduğunda soğuk, resmi bir ifade gibi gelir; ama aslında içinde görev, onur, sorumluluk ve insanın kendisiyle olan savaşı gizlidir. Bu hikâye, o kelimenin anlamını sadece sözlükten değil, bir yaşamdan duymandır.

Bir Zamanlar: Görevle Vicdan Arasında

Kışın sert geçtiği bir kasaba düşün… Geceleri dumanın sokaklara karıştığı, insanların evlerinde soba başında sessizce dua ettiği bir yer. O kasabada yaşayan Ali, askerliğini yapan bir haracı muvazzaftı — yani, Osmanlı döneminde görevli olarak askerlik yapan, devlete hizmeti zorunlu ama onurlu bir sorumlulukla yürüten biriydi.

Ali için “muvazzaflık” sadece bir kelime değildi. Görev demekti, beklenmek demekti, geri dönmek umuduydu. Ama onun hikâyesinde sadece emirler değil, kalbinin içindeki çelişki de vardı. Çünkü kasabada bir kalp onu bekliyordu — Zehra. Yumuşacık sesiyle, gözlerindeki merhametle, her mektubunda “Sen iyi ol yeter” diyen bir kadın…

Erkeğin Stratejisi, Kadının Sezgisi

Ali, çözüm odaklıydı. Görevdeyken, her şeyin bir planı, bir sırası olmalıydı. “Bir askerin duygularla hareket etme lüksü yoktur,” derdi kendi kendine. Ama Zehra… O, her cümlenin arasına bir dua serpiştirirdi. “Allah seni korusun,” diye başlardı her satıra, “kalbim seninle” diye bitirirdi. O, ilişkilere kalbiyle yön verirdi; Ali ise aklıyla. Biri sevmenin yollarını sezgilerle bulurdu, diğeri görevlerin arasında arardı sevgiyi.

Ve işte burada “haracı muvazzaf” kelimesinin anlamı derinleşir. Çünkü haracı muvazzaf, sadece görev yapan biri değildir. Aynı zamanda bir bedel ödeyendir. Devletine, ailesine, sevdasına karşı sorumluluğu olan; ama her biri arasında denge kurmak zorunda kalan kişidir.

Harcın Bedeli

Günlerden bir gün, Ali’nin birliği cepheye çağrıldı. Kar yağarken yürüdüler; karanlıkta nefesler bile buharla karışıyordu. O an Ali, “Muvazzaf” kelimesinin ne anlama geldiğini yüreğinde hissetti. Görev, bazen sadece emir değil, aynı zamanda inançtı. Çünkü o, her adımında Zehra’nın dualarını taşıyordu.

Zehra kasabada beklerken, eline aldığı her mektupta Ali’nin çizgilerini okurdu. Her kelimede bir strateji, her satırda bir sükûnet vardı. Ama aralarda saklı bir özlem… Kadın sezgisiyle hissederdi bunu. O mektupların satır aralarında, “Beni unutma,” diyen bir kalp vardı.

Haracı Muvazzaf: Görevle Kalbin Kesiştiği Nokta

Bugün “haracı muvazzaf” dendiğinde çoğu insan sadece tarihî bir terim duyar: “Askerlik hizmetini fiilen yapan kişi.” Ama aslında bu kelime, insanın hayatındaki o mecburiyetle vicdan arasındaki ince çizgiyi anlatır. Her birimiz bir noktada kendi “muvazzaflığımızı” yaşarız. Kimi ailesi için, kimi işi için, kimi de sevgisi için görevdeyizdir. Bedel öderiz, sabrederiz, bekleriz.

Ali döndüğünde, kasaba aynıydı ama kendisi değişmişti. Harcı ödemişti: görevini, korkusunu, özlemini. Zehra ise o süre boyunca bir tek şeyi değiştirmemişti — umudunu. Çünkü bir kadının inancı, bir erkeğin görevinden daha kalıcıdır bazen.

Son Söz

Haracı muvazzaf… Eski bir kelime gibi görünür ama aslında hepimizin hikâyesinde var. Kimimiz kalbimizin askeriyiz, kimimiz hayatın görev yerinde nöbetteyiz. Ali ve Zehra gibi… Biri aklın stratejisini, diğeri kalbin sezgisini temsil eder. Ama sonunda ikisi de aynı şeyi öğretir: Görev ne olursa olsun, duygularını kaybetmemek en büyük kahramanlıktır.

Peki senin içinde hâlâ nöbette olan bir “muvazzaf” var mı?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort bonus veren siteler
Sitemap
ilbet giriş yap